Tam 7 yıl önce oğlu Sebastian Conran sayesinde müthiş bir kadınla tanıştım: Shirley Conran.
Geçen hafta 91 yaşında hasta yastağında Birleşik Krallık tarafından ‘Dame’ ünvanını aldıktan kısa bir süre sonra aramızdan ayrıldı.
Kadınlara verilen ‘Dame’ ünvanı, Birleşik Krallık’ta erkeklere verilen ‘Sir’ (şövalye) ünvanıyla eş değerde.
Topluma büyük katkı sağlayan isimlere verilen en üst ünvan, bir nev-i yaşam boyu başarı ödülü.
Shirley Conran, 60’larda “Superwoman” adlı “çocuk da yaparım, kariyer de” içerikli kitabın ve döneminin “Grinin Elli Tonu” olarak değerlendirilen “Lace” adlı erotik ‘best seller’ romanın yazarı, güçlü bir kadın hakları savunucusu…
6 kardeşin en büyüğü, küçük kardeşlerine bakmış, savaş döneminde ölüm korkusunu yaşamış, kendi deyişiyle başkalarının ölümlerini kendi hayatta kaldığı için suçlulukla izlemiş.
Varlıklı ama zor bir babanın kızıymış, annesi Paris’ten haute couture kıyafetlerle onu giydirirken o Londra’nın en iyi okullarından St. Pauls’te ayakları üstünde durmayı bilen bir genç kız olarak büyümüş.
Daha sonra ailesi onu zarif ve hamarat bir kadın olması için “finishing school”a göndermiş.
İşte o zaman anlamış ki, o asla iyi bir ev kadını olmayacak; çünkü çalışmak istiyor.
Bunun üzerine Londra’ya gidip bütün haute couture kıyafetlerini satmış ve kazandığı parayla sanat eğitimi almaya başlamış.
İşte o zaman büyük tasarımcı Terence Conran’la tanışmış.
Conran’la evlenip Conran ondan kendi tasarım işine yardım etmesini isteyince, sanat yerine tasarımla ilgilenmeye başlamış.
Bir yandan perdelik kumaş tasarlamış, bir yandan Conran’ın halkla ilişkilerini üstlenmiş.
“Terence o zaman tasarladığı eşyaları kendi elleriyle yapıyordu, tasarımlarını hayata geçirebilecekken gazetecilerle, mimarlarla görüşmeyi vakit kaybı görüyordu” diye anlatmıştı.
Shirley, gazeteci ve mimarlarla toplantılara ne kadar süslü gidiyorsa, diğer iş toplantılarına da saçını topuz yapıp gözlük takarak yaşını büyüterek gitmiş; ciddiye alınmak için.
İkisi de yaşlarından çok daha genç duruyormuş ama zaten daha 30 yaşında bile değillermiş.
Shirley Conran popülerleştikçe Terence Conran kıskanmaya başlamış, daha sonra Shirley eşinin kendisini aldattığını öğrenince boşanmaya karar vermiş, iki oğlu Sebastian ve Jasper Conran’ı alıp sıfırdan yeni bir hayat kurmuş.
Daily Mail ve Observer gazetelerinde gazeteciliğe başlamış.
Daha sonra çok satan romanlarını yazmış.
“20 yıl küçük bir odada kendi yazdıklarıma, kendi şakalarıma güldükten, zaman zaman yazdıklarıma ağladıktan sonra insanların arasına karışmaya karar verdim ve roman yazmayı bıraktım” demişti.
Onun için her işin sırrıydı karşısındaki insanları güldürebilmek: “Birlikte çalıştığım yöneticiler beni onları güldürebildiğim için sevdi” diyordu.
“Yazarken okurları ağlatmayı da iyi bilirim, ama çok tercih etmem” diye ekliyordu.
“Zamanın ne kadar ilerisindeymişsiniz” demiştim, “Superwoman” ve “Lace” adlı kitaplarından bahsederken.
Malum, 1960’larda “Kanepenin altını süpüreceğime, üstünde keyif yapmayı tercih ederim” diye kitap yazmak her kadının harcı değil…
“Zamanın ilerisinde olmak her zaman iyi bir şey değil, daha çok kazanabilmek için zamanı iyi yakalamak gerekiyor, ileride olmanın bir yararı yok” diye yanıtlamıştı.
82 yaşında yazdığı matematik kitabından sonra hayatını kız çocuklarına matematik ve para kazanma ve yönetme konusunda eğitime adamış.
91 yaşında Dame ünvanını alması da işte bu çalışmalarının karşılığında küçük bir ödül.
Shirley Conran, tanımaktan onur duyduğum çok güçlü, çok özel bir kadın.
Her zaman sevgiyle ve gülümsemeyle hatırlanacak.